Posts

Showing posts from 2006

Bir Felaket Bir Şükür

Yine vurdum kendimi yollara, Eskiye döndü işte herşey bir çırpıda, Yaşananlar alnımızda bir çizik daha, Ve gönlümüzde bir yara. Yaşananlar tamam niye olduğunu biliyoruz tamam da bu kavgalar ne için. Söyleyeyim size bir hiç için. Evet çünkü hepimiz bir hiçiz. Ne yaparsan yap ve ne düşünürsen düşün, yaşamına etkin sıfıra yakın. Allah’ın takdiri ne ise odur hayat çizgin. Uyarıyorum sizi, gemiler hala rüzgarlarla yön buluyor ve sonsuza dek bu böyle olacak. Hayır; kadercilik değil bu söylediklerim. Allah’ın büyüklüğünü takdir ve tasdiktir. Salt kadercilik değil bu dedim ya, şöyle olacak aslında. Çabalarınla, aklınla ve bildiklerinle ve en önemlisi iyi niyetinle her şeyi yoluna koyabilmen mümkün değil. Elinden gelenin en iyisini yapman, yaparken kendini büyük görmemen, “hayatımla ilgili her şey benim elimdedir” dememen, ve bütün doğruları uyguladıktan sonra da tevekkülle sabredip Yüce Allah’tan yardım dilemen gerekir. Çünkü her şey O “ol” der ve olur, “olma” derse de olmaz. Bilmediğin bir ş

İstanbul'da Bayram

Yıllarca ailemden uzak nice bayramlar geçirdim, gördüm. Şimdiye kadar içim hiç bu kadar buruk olmamıştı. İstanbul'da bayram çekilmiyor kardeşim. Memleket istiyor bu gönül. Sevdiklerini görmek istiyor. Bayram karmaşasını, cümbüşünü yaşamak istiyor. Bir daha bir başıma bırakmayın beni bayramlarda. Yaşlanıyorum işte, duygusallaşıyorum mütemadiyen, "nerede o eski bayramlar" insanlarından oldum ben de. Var mı itirazı olan.

Fati

Bir kısır döngü içinde yaşayan, dön dolaş aynı yerlerden geçen, geçerken bir dönüp camdan dışarıya, bir dönüp kendi içine bakan, baktıkça bunalan çocuk . Daha cocukken bir Freddy filminde gördüğü insanı boğan bir sahneyi bugun kendi içinde yaşatan, aynı korkuyla içini ürperten, aynı o günkü gibi boğulan, bütün bunlardan kurtulabilmek için fellik fellik bir çıkış yolu arayan divane. Gönül bir karanlık yerde, bir tahta masanın başında, alçak bir tahta iskemlede günlerce oturmak, rutubet kokusunu içine çekmek, ciğerlerini silme buguyla doldurmak istiyor. Başımı ellerim arasında, dudagımı büzmüşüm.

Dünyanın Hiçbir Nüzhet'i Yalan Söylememelidir (*)

Dünyanın hiçbir Nüzhet'i yalan söylememelidir ( * ). Çünkü bütün Nüzhet'ler aslında içimizde büyüttüğümüz, hiç haketmediği halde gözlerine türlü anlamlar yüklediğimiz, dünyada hiçbir insana nasip olmayacak saflıkta bir kalbi kendisine yakıştırdığımız, gerçeğiyle cismi dışında hiçbir alakası bulunmayan nesnelerdir. Nüzhetlerden birine aşık olan kişi aslında kendisine aşık olmuştur ve tek taraflı olan her aşk yalnız kaldığımız zamanlarda kalbi besleyen bir serumdan ibarettir. Evet aşk bir gıdadır ve gıdasız kalınılan durumlarda vücut kendi kendini beslemeye çalışır. Bu haliyle karşılıklı olmayan aşk sanıldığı gibi tamamıyla zararlı bir olgu değildir. Ama ilerleyen zamanlarda tembelliğe de alıştırabilir insanı o fena tabi. Evet; yalan söylememelidir dünyanın hiçbir Nüzhet'i ve yalan söylemez zaten dünyanın hiçbir Nüzhet'i. (* Dokuzuncu Hariciye Koğuşu-Peyami Safa)

Hastane Koridorları

Yoğun bakım ünitesindeyim, geniş bir koridorda hasta yakınları bekliyor. Çok kalabalık olmamasına rağmen aşırı gürültülü bir yer. İnsanlar boşa konuşmayı çok seviyorlar ve alçak sesle konuşmayı bilmiyorlar. Boş lakırtıların ehemmiyetsizliğini bağırarak kapatmaya çalışıyor olabilirler. Esasında gürültüden dolayı birbirlerine seslerini duyurabilmek için bağırarak konuşuyorlar. Böylece gürültü arttıkça sesler yükseliyor ve sesler yükseldikçe de gürültü daha da artıyor. Hayatın genelinde bir kısır döngü var gibi zaten. Keşke aşk hayatımızda da böyle olsa. Sevdikçe daha çok sevilsek daha çok sevildikçe daha da çok sevsek. Heyhat öyle olmuyor. "Gönül kaçanı kovalar" diye bir söz uydurmuşlar. Sevgikçe kaybediyoruz ilgileri ve ilgi gördükçe yitiriyoruz sevgileri. Bu biraz da nasıl bir ilişki istediğimize bağlı. Bir ömür boyu mutlu mesut bir birliktelik mi? Yoksa aşk oyunları mıdır aradığımız? Ya peki ikisi bir arada bulunamaz mı? Bulunur.

16 Haziran 2006 Cuma; 03:32

Aslında buraya sigarayı bırakmaya çalışan adamlardan aforizmalar yazacaktım ama vazgeçtim. Sadece bilin, sadece burayı okuyanlar bilsin, bundan sonra yokum efendim. Aslında varım, aslında eskisinden daha çok varım. Bir de bundan sonra "ama" da yok. Çünkü "ama"dan öncesi yalanmış.

Babama ve Kardeşime...

Bu aralar çok pozitif bi adam oldum çıktım. Onceden (askere gitmeden once) boyle değildim ben. Pozitif bi adam olmak ruh sağlığım için iyi bişey olabilir ama yine de kuşkularım var. Mesela hayatın olumsuzluklarını görmezden gelirsem, bunları yok sayarsam, yanlışları hataları nasıl düzeltebilirim ki? Şimdi de muhakkak hatalar, noksanlar var hayatımda ama nedense iyi şeyler çarpıyor hep gözüme. Neyse, esas konumuza dönelim. Bugun sözlükte okuduğum bir yazı. Adam erkek kardeşi ile olan geçmişini sorgulamış. Tabii ki duygusal bir yazı. Aslında kardeşini ne kadar çok sevdiğini ama asla yanağından öpmediğini yazmış. Aslında ne kadar iyi anlaştıklarını, ama asla bunu gösteremediklerini, kavgaların, eşek şakalarının hep sevgiden kaynaklandığını anlatmaya çalışmış. Bir itiraf yazısı olmuş, yazının ana fikri "Kardeşim aslında seni çok seviyorum" olarak da özetlenebilir. Şimdi durup bir etrafımıza baktığımızda; özellikle aile içinde ilişkilerin, sevgilerin böyle yaşandığını görebiliri

İnsanlar büyüdükçe, hayalleri küçülür mü?

Bu akşam nihayet Babam ve Oğlum'u izleyebildim. "İnsanlar büyüdükçe, hayalleri küçülür mü?" diye soruyordu Deniz. Eh be çocuğum küçülür tabi. Hatta kaybolur gider. Zaten hayal denen şeyin ardından hayal kırıklığı gelir, kapıdadır yani. İçimize hayyallerimizi aldığımız anda düşkırıklıklarına da bi yer ayırmalıyız. Üstelik yatılı misafirdir onlar içimizde. Bazen bir ömür gitmezler. Bir zamanlar çok büyük şeyleri hayal etmem soylenmişti, neymiş efendim; hayallerimiz büyük olmalıymış, boylece çok azını bile gerçekleştirdiğimizde büyük kazançlarımız olurmuş. O zaman da dedim "ya gidin işinize, hangi hastalıklı psikoloji kitaplardan öğreniyorsunuz bunları" diye. Yok öyle bişey, kandırmayın insanları, herkesin iki gözü var, ortada olanlar. Gerçeklerin yüzünüze tokat gibi çarpması hoşunuza gidiyorsa o başka tabi. İnsan hayalleri ile değil yaptıkları ile ortadadır. Hanginiz biliyorsunuz benim hayallerimi? Ben de sizinkileri bilmiyorum, ama yaptıklarınız ortada işte, bu y

O benim kalbim.

Ben şimdilik önde götürüyorum maçı. Ama sol kanadım (kalbim) hep açık veriyor. Yediğim bütün goller oradan. kaçırdıklarım da tabi. Nedense bir acele, bir telaş içinde sol kanat oyuncum. Aslında bir kanat oyuncusu olarak yer tutuşu gayet iyi, nerede duracağını iyi biliyor mesela. Ama zamanlaması kötü keratanın. Hep erken müdahale ediyor, ilk toplara basayım derken muhakkak çalımı yiyor. Beni arabanın önüne iten de hep bu adamdır işte. Bakın ben suçluyu buldum. Ama bu saatten sonra oyuncu değiştirecek değilim ya. O benim kalbim.

Yola Kaçan Topunun Peşinden Arabanın Önüne Atlayan Çocuk

yola kaçan topunun peşinden arabanın önüne atlayan çocuk. işte bendim. O çocuk. benim. oyun oynayan o kadar çocuğun içinde en heyecanlısı, o an için yaptığı işe oyun dahi olsa en çok önem vereni. Oyunu çok ciddiye alan salak. biran evvel gidip topu almak oyununa kaldığı yerden devam etmektir düşüncesi. yolun başına geldiğinde durup sağına soluna bakmak aklına gelmez. tehlikelerin gelip onu bulacağını hiç düşünmez. işini yaparken şansına güvenir, biraz da şansından yardım ister. aksi şeytan işte çok da şanssızdır. biraz da farklı olmak ister. yolun başındayken durup sağına soluna bakmak sıradan insanların yapacağı işlerden biridir. hem bu kadar tedbirli olduktan sonra yaptığı işin ne önemi var ki. bu kadar dikkatli temkinli olduktan sonra herkes başarabilir zaten. tembellik de var. eğer bir işle meşgul ise onu biran evvel en az eforla bitirmek ister ki; kendisine daha sonra dinlenmek için zaman ve enerji kalsın. kaç kere arabanın altında kaldı da akıllanmadı yine. aslında akıllanmak i

Hayat Ne Kadar Güzel Aslında.

Hayat ne kadar güzel aslında.... Zamanın sürekli seni haklı çıkarması, hainlerin eninde sonunda kaybettiğini görmek, hırsızların hep mutsuz olması, kötülerin sürekli bir üzüntü halinde olması. İyilerin geç de olsa hep kazanması. Hayat işte bu, ama görebilene. Lugatta menfi anlamda ne kadar sözcük varsa hepsi etrafında birleştiğinde, çevren hainlerle, haydutlarla, küçük çıkar peşinde her şeyi yapmaya hazır zavallılarla dolduğunda; duvarlar üzerine üzerine geliyormuş gibi hissedersin. Sanki dünyanın bütün güçleri seni bildiğin doğru yolundan çevirmek üzere birleşmişler gibi hissedersin. Her şey seni değiştirmek üzere kurgulanmış gibidir. Mesela zorluklarla aldığın bir eşyanı çaldırmış olabilirsin. İstisnasız bütün yaşayanların hepsinin birbirinden nefret ettiği bir ortamda yaşıyorsundur ve Bu insanlar asla kendi haklarına razı olmazlar, hep gözleri birbirlerinin ve senin hakların üzerinde olabilir. Birisine bir iyilik yapmak zul sayılır. Herkes birbirinin arkasından konuşur ve hiçbir şey

ATATÜRK

Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin, kimseyi üstün görmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, gerçek idealin ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes sana karşı çıkacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır, önüne sonsuz engeller yığacaklardır. Fakat sen bunlara dayanıklı olacaksın. Kendini “büyük” değil, küçük, bir hiç sayarak, kimseden yardım görmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bütün bunlardan sonra da “büyük” derlerse, söylenenlere gülüp geçeceksin.