Posts

Showing posts from 2007

Battaniye

Battaniye, uyku demektir. Bir battaniyenin altına girdiğinizde herşeyi unutabilirsiniz. Eğer bu battaniye çocukluğunuzdan bu yana kullandığınız battaniye ise daha çok şeyi yukarıda bırakırsınız, daha makbüldür. Battaniyenin altına girdiniz mi uyuyacaksınız demektir. Uyku başlı başına herşeyden kaçış zaten ama uyumadan önce bir kaç dakika düşünme fırsatınız olur. Karanlık içinde sadece sizin sığabileceğiniz kadar bir boşluk yaratır battaniye. Önce soğuktan ve gürültüden sonra da yukarıdaki herşeyden korunursunuz böylece. Hem sizi battaniyenin altında görenler, rahatsız da etmezler, ne büyük bir kaçıştır, kaçış ise ne büyük bir saltanat. Soğuğu dışarıda bırakmak üzere battaniyenin altına girdiğinizde, muhasebe de başlar yavaş yavaş. İşe yaramaz insanlardan kaçarsınız çok güzeldir, asla rahatsız etmezler sizi orada, gelip saçma sapan isteklerde bulunmazlar, boş laflar duymazsınız, üçüncü sınıf espriler kulagınıza ilişmez. Herşeyi bilen, yapmış, başarmış insanlar gelip akıl vermezler o zam

Terk Edişler

Hayat tamamıyla bir terk edişler bütünü. Sürekli olarak geride bırakıyoruz günleri, günler ile beraber yaşananları.. Bazen isteyerek bazen istemeden. Oturduğumuz evler, geçtiğimiz sokaklar, tanıdığımız, tanımadığımız insanlar. Bitirdiğimiz ya da yarım bıraktığımız işler. Arkasına baka kalanlar, sürekli geçmişi özleyen nostaljik bünyelerde yıkım etkisi yapar bu bırakıp gitmeler. Çocukken oturduğumuz evin önünden geçerken yüreğe bir taş gelir oturur, küçükken aşılmaz gibi görünen bizi yoran merdivenler, küçücük kalmıştır, biz bırakıp gidince onlar da küsmüştür sanki hayata, heybetlerini gizlemişlerdir yeni sahiplerinden. Yapıp bitirdiğimiz işe dönüp bakınca gurur duyar ya insan, gururun yamacında aynı işi aynı şekilde bir daha yapamayacak olmanın kırıklığı vardır, karışır duygular yine. İyi değildir. Son doğum gününüzde arkadaşlarınız eğlenirken hissettiğiniz o tarif edilmez duyguyu bir daha yaşayamazsınız mesela, bir dahaki doğum gününüz daha eğlenceli olabilir ya da daha gösterişl

Sevda

Sevda, çok başka bir şey olmalı. Bugüne kadar pek çok kişi anlatmaya çalışmıştır, çok güzel anlatabilenler de olmuştur muhakkak. Yine de; sevda sadece insana ait bir duygu olduğundan mütevellit yaşamış, yaşamakta olan ve yaşayacak insan sayısı artı bunların sevdalandıkları insan sayısı kadar farklı türleri olması gayet mümkün. Bu yüzdendir içinde bulunduğum sevdayı size anlatmak istesem de bildiğim kelimelerle böyle bir cümle kurabilecek cesareti bulamıyorum kendimde. Nefret sevginin zıttı değil mesela, bu yüzden bıçak sırtı bir çizgide yürüyorum bir o taraftayım bir bu tarafta, kesiliyor bütün vücudum kanıyor. Sevdanın da anlatmaya çalıştığım nefretin de malum sebebi aşk tabii ki. Aşk; bu haliyle “doğada hiçbir şey yoktan var olmaz, var iken yok olmaz” ilkesinin bir kanıtı sanki. “Bitti”, “Yok artık” dediğimiz zamanlar bile en küçük bir rüzgârdan güç alıp tekrar alevleniveriyor çünkü. Bir anda alevlenivermiş gibi gördüğümüz, öyle sandığımız aşklara da taa çoc

GECELERİ GARİP SESLER DUYUYORUM

geceleri sesler duyuyorum, garip sesler. içimden geliyor bazen. "gece demek yalnızlık demektir, kendi başına kalabildiğin için şanslısın" diyor, "tadını çıkar". sonra canım bir şeyler çekiyor "senin için kalkıp getirecek kimse de yok en iyisi otur şimdi, boş ver" diyor. "hayat böyle de güzel." sonra bir yağmur sesi duyuyorum bu sefer dışardan geliyor, yağmur sesi dört nala hücum eden bir ordunun sesi gibi, ardı arkası kesilmiyor, geçen atlıların rüzgarı yüzüme vuruyor, serinlik hissi hiçbir şeye değişilmez. kalkan toz bulutunun arkasında kalıyorum beni saklıyor, kimse görmüyor ben de hiçbir şey görmüyorum. bir siz perdesi çektiği için gözüme allaha şükrediyorum bazı şeyleri görmeye gönül katlanmıyor. bir çocuk sesi duyuyorum sonra, yaşı küçük bir çocuk sesi ince, ama hemen belli oluyor, seninle konuşurken aklından başka bir şey geçiriyor, bir hayalini bitirmeden bir hayal kırıklığını anlatmaya çalışıyor ikisini de beceremiyor, öyle heyecanlı ki k

Yalnızlık

Muzo'nun iki dakikada benim için yazıverdiği kalbimin içine lıkır lıkır ferahlık dolduran, sonunda yüzümü güldüren şiiri; yalnızlık bize göre değil adamım yalnız yalnız atar kalbi insanın yürüdüğün adımlar yankılanır söylediğin şarkılar kulağını çınlatır duymak istersin sessizliği ama o da yalnızdır. yalnızlık bize göre değil adamım çok olup, gülmek gerekir. gülmeni beklerim ki, yalnızlık sana göre değildir çoksundur yüreğimizde gülmek tam sana göre. Teşekkürler Muzo.:)

Kuyucaklı Yusuf

Kuyucaklı Yusuf, Sebahattin Ali'nin bir romanı. Aşağıdaki iki paragraf ise o romandan bir alıntı. Buyrunuz "bizim kucuk anadolu sehirlerimizde bu muzmin evlenme hastaligi daima hukum surmektedir. en kuvvetliler bile bir iki sene dayanabildikten sonra bu umarsiz mikroptan yakalarini kurtaramazlar ve kör gibi, onlerine ilk cikanla evleniverirler. tabii bu evlenmede herhangi bir musterek hayattan ziyade, erkek icin evde bir kadin bulunmasi; kiz icin de "munasipce bir kismet" varken kacirilmamasi, dusunulmustur. bu izdivac mikrobu, evlendikten sonra faaliyetine baslar: evvelce birtakim emelleri olan, yukselmek, kendini gostermek, eser vermek isteyen adamlara bir kalenderlik, bir lakayitlik gelir. evde meram anlatmaya asla imkan olmayan, seviyesi, ahlak telakkisi, dunya gorusu ve ihtiyatlari busbutun ayri olan bir mahlukla daimi bir beraberlik insani dis hayatta da bedbin yapar ve butun insanlardan supheye dusurur."

kimse tarafından sevilmemek

kimseden kastedilenin toplumun hangi kesimi olduğunun belirtilmediği hallerde dogru bir tanımın yapılmasının olasılık dısı varsayılacagı bir durumdur. mesela sabahları otobüste, trende bir saat boyunca gözünü kırpmadan fotomaç okuyabilen bir kesim var toplumda, bunlar mıdır acaba? sonra arkadaş çevremiz de olabilir bu kesim; mesela hep bir çıkar peşinde koşan, ders notu istemek için yalvaran ya da güzel bir kız için sizi anında satabilecek hatta üzerinize basıp kendini göstermeye çalışmakta bir beis görmeyen, akıllı geçinen, uyanıklık etmeyen herkesi enayi olarak gören insanlar da var, bunlar mıdır acaba? mesela büyüklerimiz olan akraba çevremizden olabilir bu kesim, çoluk cocuk, geçim derdine düşmüş, ay basını getirmeyi bırak, kafası daima mevcut borçlarını nasıl çevirebileceğiyle mesgul olan, sizi bırakın kendi cocuklarına bile sevgisini göstermeye takatı kalmayan insanlar da var, bunlar mı acaba? ya da mesela işyerinde hep sıg bir samimiyet, yalan bir günaydın, cuma akşamları "

degmeyecek kisilere haddinden fazla deger vermek

haketmediği biliniyor ancak iyi niyetinden süphe edilmiyor ya da kazanılmaya çalışılıyorsa o kadar da kötü sonuçlar dogurmayan bir eylemdir. ya da beklenen son elde edilmemiş ise dahi vicdanımızı rahatsız eden birşey olmamalıdır. eninde sonunda bilmeliyiz ki; kaybeden biz degil, kadir kıymet bilmediği ya da kör olup göremediği için o'dur. her insana bir şans verilmelidir muhakkak, bazılarına bir kaç kere de verebiliriz bu şansı. belki gördüğü saygı ve sevginin ya da kendisine verilen değerin farkına varıp buna layık bir şekilde davranmaya ya da bunu hakeden bir insan olmaya çalışır diye umut edilmesi elzemdir. tabureye koltuk muamelesi yapmaktır yani. bir ümit; belki koltuk gibi davranmaya baslayabilir, koltuk gibi olmayı ogrenebilir. kim bilebilir ki zaten?

uzak durulması gerken insanlar(mış)

Ekşi'de ki bu başlığa bir şeyler yazmışım. Bir gün insanlardan uzak durun diyeceğim aklıma gelmezdi. Çok kızınca denilebiliyormuş demek ki. Neyse siz okuyun ama yine de kimseden uzak durmayın, sevin insanları, kucaklayın. ı. yagmur ve siir sevmeyen insanlar; yagmur sevmeyen insandan kesinlikle uzak durulmalıdır efenim, zira bu doga olayı askı, bereketi, temizliği, temizlenmeyi simgeler. aglarken gözyaşlarımızı simgeler, bir yerlede sevdiklerimizin üzerine de aynı yagmurun yagdığı düsüncesiyle mutlu eder. biraz romantik olacak ama insan di mi, yagmur sevecek. yagmur sevmeyen insanlar aynı zamanda buluttan nem kapan insanlardandır ki sadece bu bile uzak durmak için geçerli bir sebeptir. bir de şiir sevmeyen insanlardan uzak durmalıyız efenim, zira, şiir kendini anlatmak isteyenler için bir yol, anlamak istediklerimiz için ise bir kılavuz gibidir. şiir rahatlamın içini dokmenin, sevgiyi anlatmanın en iyi yoludur. şiir sevmeyen insanlar sevmeyi de bilmez ya da sevilmeyi de sevmez ruhsu

İKA

Beyazlar giyip gelme bana, Dayanamıyorum sonra, Kalbimin çarpıntılarına, Yüreğimde çırpınan kuşun kanatlarında, Beyaz türküler söyleme bana. O billur sesin ile gelme bana, Duyduğum her şey yalan oluyor sonra, Gönlümün titreyen tellerinde, Meltem gibi nefesini üfleme tenime. Hadi gel nefes de alma yanımda, Çekme hiçbir şeyi içine benden başka. Sirenler çalarak akan kanım gibi damarlarımda, Kırmızı alevli bir çift göz ile bakma sakın bana. Siyah gözlerin alevi yakmasın yüzümü, Dipsiz bir kuyu gibi mahzeninden çıkmadan, Kurutmasın gözyaşlarını daha akmadan. Hiçbir rüzgarın değmediği, Sert kayalar gibi durma dimdik karşımda. Eğ biraz başını, bükülsün dudağın biri, Sadece benim bildiğim bir ılık olsun yanağında, Gülme benim yanımda, mahzun da olma, Düşlerin vardır senin de, uçtuğun şehrin üstünde, Düşer gibi uyandırma, gayri usandırma.

hayatım

hayatım evet, hayatım, bilmediğin hayatım, bak dinle, hayatım. dillerdeki pelesenk değil yüreğimdeki kelamım. doğumum, çocukluğum, ilkokul anılarım, ısındığında ağzımı yakan, soğudu mu elimde tutamadığım, yatılı okulda çay içtiğim, kalbim gibi ılık, demirden bardağım, ilk sevdiğim kız, sonra ilk öptüğüm. hepsi senin içindi, seni bana getirdi, beni sana yetiştirdi. ilk arabam, son ayrılığım. ölümden döndüğüm o kaza ve bütün rüyalarım. uykudan uyandırıp yazı yazdıran kâbuslarım, bütün yazılarım ve adını yazmadan ismini kazıdığım tahta sıram. beni doğuran anam, büyüten babam, kızdıran kardeşim, sevmeyi öğreten ailem, doğacak kızım, küçük asya’m. öldürmeyen bütün dertlerim. beni ben yapan her şeyim, düşmanlarım ve en çok dostlarım. gündüz uykumdun,kimse görmeden daldığım, gece rüyalarım. gereğinden fazla önem verdiğim ehemmiyetsizlerim ve ehemmiyetsizmiş gibi davrandığım önemlilerim. kesik kesik aldığım nefeslerim ve iç çekişlerimdin en derin. onurum ve kırılmak için seni bekleyen tek parç