İnsanlar büyüdükçe, hayalleri küçülür mü?
Bu akşam nihayet Babam ve Oğlum'u izleyebildim.
"İnsanlar büyüdükçe, hayalleri küçülür mü?" diye soruyordu Deniz.
Eh be çocuğum küçülür tabi. Hatta kaybolur gider. Zaten hayal denen şeyin ardından hayal kırıklığı gelir, kapıdadır yani. İçimize hayyallerimizi aldığımız anda düşkırıklıklarına da bi yer ayırmalıyız. Üstelik yatılı misafirdir onlar içimizde. Bazen bir ömür gitmezler.
Bir zamanlar çok büyük şeyleri hayal etmem soylenmişti, neymiş efendim; hayallerimiz büyük olmalıymış, boylece çok azını bile gerçekleştirdiğimizde büyük kazançlarımız olurmuş. O zaman da dedim "ya gidin işinize, hangi hastalıklı psikoloji kitaplardan öğreniyorsunuz bunları" diye. Yok öyle bişey, kandırmayın insanları, herkesin iki gözü var, ortada olanlar. Gerçeklerin yüzünüze tokat gibi çarpması hoşunuza gidiyorsa o başka tabi. İnsan hayalleri ile değil yaptıkları ile ortadadır.
Hanginiz biliyorsunuz benim hayallerimi? Ben de sizinkileri bilmiyorum, ama yaptıklarınız ortada işte, bu yazıyı okuyanlar lütfen cevap versin; hayatınızdaki iyi işlerinize hayal ederek mi başladınız, yoksa düşünerek mi?
Evet, hayal kurmak çocuklar içindir. Büyükler lütfen biraz düşünsünler artık, etraflarında olan bitene bi göz atsınlar, kulak kabartsınlar. Saksıları çalıştırın ya, ölçün, biçin, tartın. Zaman geçip gidiyor, ortaya ciddi bir iş koyamadan geçen hergünümüz kayıp olarak hanemizde.
Sahi, kaç kaç sizin hayatla olan maçınız?
"İnsanlar büyüdükçe, hayalleri küçülür mü?" diye soruyordu Deniz.
Eh be çocuğum küçülür tabi. Hatta kaybolur gider. Zaten hayal denen şeyin ardından hayal kırıklığı gelir, kapıdadır yani. İçimize hayyallerimizi aldığımız anda düşkırıklıklarına da bi yer ayırmalıyız. Üstelik yatılı misafirdir onlar içimizde. Bazen bir ömür gitmezler.
Bir zamanlar çok büyük şeyleri hayal etmem soylenmişti, neymiş efendim; hayallerimiz büyük olmalıymış, boylece çok azını bile gerçekleştirdiğimizde büyük kazançlarımız olurmuş. O zaman da dedim "ya gidin işinize, hangi hastalıklı psikoloji kitaplardan öğreniyorsunuz bunları" diye. Yok öyle bişey, kandırmayın insanları, herkesin iki gözü var, ortada olanlar. Gerçeklerin yüzünüze tokat gibi çarpması hoşunuza gidiyorsa o başka tabi. İnsan hayalleri ile değil yaptıkları ile ortadadır.
Hanginiz biliyorsunuz benim hayallerimi? Ben de sizinkileri bilmiyorum, ama yaptıklarınız ortada işte, bu yazıyı okuyanlar lütfen cevap versin; hayatınızdaki iyi işlerinize hayal ederek mi başladınız, yoksa düşünerek mi?
Evet, hayal kurmak çocuklar içindir. Büyükler lütfen biraz düşünsünler artık, etraflarında olan bitene bi göz atsınlar, kulak kabartsınlar. Saksıları çalıştırın ya, ölçün, biçin, tartın. Zaman geçip gidiyor, ortaya ciddi bir iş koyamadan geçen hergünümüz kayıp olarak hanemizde.
Sahi, kaç kaç sizin hayatla olan maçınız?
Comments
Ya da Steven Spielberg E.T., Jurassic Park gibi filmleri çektiğinde?
Bill Gates dünyanın en zengini ünvanını kazandığında 30'lu yaşlarındaydı..
M. Kemal Atatürk çocukluğunda tarla da kuş kovalayan bir ufaklıkken,
büyüdüğünde karşımıza bir ulusu kurtaran bir devlet adamı olarak çıkmıştır..
Örneklerde de açıkça görülmektedir ki, büyüdükçe hayallerinin küçülmesine izin vermeyen insanlar
bu dünyada büyük izler bırakmışlardır..
Bu örneklerden görülebileceği üzere "İnsan hayalleri ile değil yaptıkları ile ortadadır" savı gerçek dışıdır..
Leanorda Da Vinci yaşadığı dönemde helikopteri ancak hayal edebilirdi, çok büyük ihtimalle Steven Spielberg'in
hayalleri de birgün gerçek olacak,ve bugün çektiği filmler "zamanı geldiğinde" Da vİnci'nin helikopter tasarımları gibi anılacaktır..
Bill Gates de pek şüphesiz 20'li yaşlarında sıradan bir programcıyken, bu başarıyı sadece hayal edebilmiştir..
ve M.Kemal Atatürk, tarlaları kuşlardan korumaktan bir ülkeyi kurmaya giden yolda hayalleri olmasaydı başarılı olabilirmiydi sizce?
İnsan ne kadar yetenekli olursa olsun hayalleri olmadan bir hiçtir.. Hayatla yaptığımız maçta 5-0 malup bile olsak önemli olan
atabileceğimiz bir golün hayalini kurmak ve hayata karşı mücadelemizi buna göre yapmaktır.. Saygılarımla :)
Filmin iki yerinde hüzünlendim.. İlki trenin gözüktüğü an, aa İzmir treni bu diye bağırmama engel olamadım.. Ahh keşke o trende bende olsaydım...
İkinci an ise ağlamaya en çok yaklaştığım, yüreğimin en çok acıdığı kısımdı.. Sarışın kızla yan yana oturdukları ve çocuğun o kekin tadını hiç unutamadığım andı.. Hani kız çocuğa yavaşça sokulup başını çocuğun göğsüne yasladığı an.. O anda anladım ki benim maçım zaten çoktan bitmiş..