hayatım

hayatım

evet, hayatım,
bilmediğin hayatım,
bak dinle, hayatım.

dillerdeki pelesenk değil yüreğimdeki kelamım.
doğumum, çocukluğum, ilkokul anılarım,

ısındığında ağzımı yakan,
soğudu mu elimde tutamadığım,
yatılı okulda çay içtiğim,
kalbim gibi ılık,
demirden bardağım,

ilk sevdiğim kız,
sonra ilk öptüğüm.
hepsi senin içindi,
seni bana getirdi,
beni sana yetiştirdi.

ilk arabam, son ayrılığım.
ölümden döndüğüm o kaza ve bütün rüyalarım.
uykudan uyandırıp yazı yazdıran kâbuslarım,
bütün yazılarım ve adını yazmadan ismini kazıdığım tahta sıram.

beni doğuran anam, büyüten babam, kızdıran kardeşim,
sevmeyi öğreten ailem,
doğacak kızım, küçük asya’m.

öldürmeyen bütün dertlerim.
beni ben yapan her şeyim,
düşmanlarım ve en çok dostlarım.

gündüz uykumdun,kimse görmeden daldığım,
gece rüyalarım.

gereğinden fazla önem verdiğim ehemmiyetsizlerim
ve ehemmiyetsizmiş gibi davrandığım önemlilerim.

kesik kesik aldığım nefeslerim ve iç çekişlerimdin en derin.
onurum ve kırılmak için seni bekleyen tek parça gururum,

en mutlu anlarımda ortaya çıkan kardelen hüzünlerim,
bükülmüş bir dudakla hayata küsmelerim.

tek başıma ısıttığım soğuk yatağım gibi
kimseyi sokmadığım etten kalelerim.

altını çizerken üstünü kapattığım,
hiç kimsenin bilmediği en güzel kelimelerim.

en güzel lokmam,
tabağımda en sona bıraktığım,
yemeye kıyamadığım.

sana uyandığım puslu sabahlarım.
birbirini kovalayan güneş ve ay ile değişen günler,
ve dökülen yapraklarla devrilen mevsimler,
son yaprağında adını yazan bitmez takvimler.

tomurcuk kokulu çayımdın, içtiğim
ince belli… doyamadığım… senin gibi.

şemsiyemi kapadığım yağmurlar gibi,
zihnimi ıslatan acılar,
ve gözümde hapis kalmış yaşlar.

herkes uyurken ayakta durduğum,
gece oturmalarım gibi sabah namazlarım.

limalarda ve tren garlarındaydın,
kaçar gibi gittiğim gurbet ellere,
ve koşar gibi gittiğim, özlediğim,
siyah kırmızı memleketime.

durmadan değişen duygularım gibisin,
sabah sinirli, saldırgan,
öğleleri başını eğmiş mağrur,
akşamları kollayan koruyan,
geceleri bir çığlık.

verilmeyen penaltılarım,
bir türlü beceremediğim kasti faullerim,
son anda parmak uçlarımdan kaçırdığım,
hayati kurtarışlarımdın.

hızlı sürdüğüm arabamdın, sana yetişeyim diye,
bakmadım hiç aynaya neler bıraktım neler geride.

hayatım, bir de yazık oldu sana,
yetişemedin kavak yelleriyle savrulan sırma saçlarıma,
ve işte kaldın böyle mefulü meçhul şiirlerle,
bir kuru adama.

hoş geldin hayatım,
ve hayatım hoşça kal.

Comments

Anonymous said…
hayat gibi gelip bir merhaba bakışıyla süzmüş kelimeler önce..

sonra yine aynı hayat gibi haydi
eyvallah diyerek noktayı getirivermiş virgülden önce..

şiir gerçektir,gerçek yalandır,yalan gerçeğin ardındadır e o zaman şiir nedir dersen..buyur işte,şiir "hayattır".. (kişinin biri)
Anonymous said…
biz hayatın peşinden koştuk hayat yorulmadı biz yorulduk boşa koştuk boşa yorulduk baktık arkamızda kaplumbağa yol bitince yine baktıkki kaplumbağa değilmiş o hayatmış arkamızdan gelen meğer hayat daha yani başlıyormuş ...yeterki nefes al.

minik

Popular posts from this blog

GEÇİM SIKINTISI – SANAT SEPET

ANTİKA DÜKKÂNI

İnsanlar büyüdükçe, hayalleri küçülür mü?