SUAT'IN OYUNU
Vakit
gece yarısını çoktan geçmişti, kıyafetlerimi çıkarmadan kendimi girişteki
kanepenin üzerine bırakıverdim. Bez çantayı açtım. Kepimi, cübbemi, diploma
yerine verilen rulo halindeki kâğıdı çıkarıp elime aldım. Bana göre insanların olduğu gibi eşyaların da
karar mekanizmaları vardır. Hatta eşyaların karar verme süreci insanlara
nazaran çok daha karmaşıktır. Onlar çevrelerinde olan bitenden çok daha fazla
etkilenirler. Bilinçli seçimler yapabilen gözlemci bir zihnin etraflarında
dolaşıp durması bile, onları değiştirmeye, dönüştürmeye yeter.
Kendimi
yorgun hissediyordum ama zihnim canlıydı. Okulumu bitirmiştim ve bundan sonrası
ile ilgili bir karar vermem gerekiyordu.
Yurtdışında çok iyi bir üniversiteden davet almıştım, ancak burs
vermiyorlardı, yurtdışına gideceksem okuluma devam edebilmek için çalışmam da
gerekecekti. Yurtdışı demek iyi eğitim demekti. Türkiye’de kalırsam burs alıp, ailemle birlikte yaşayacağım için rahat
edecektim. Arkadaşlarımı, tuttuğum takımın maçlarını, annemin yemeklerini
bırakmak istemiyordum. Sonra kız arkadaşımı düşündüm. Müjde’nin ismine özel bir
anlam yüklüyordum. Aynı sınıftaydık, adını
öğrenene kadar dikkatimi çekmemişti doğrusu. Önceleri çok iyi arkadaştık. Sonra
sevgilim olmuştu. Müjde’yi bana güzel haberler vermek için
karşıma çıkmış bir azize gibi düşlüyordum. Bana göre; zihinlerimizin işleyiş biçimi gerçekliğin doğasına açılan kapının ta
kendisidir. İyi not alacağımı bildiğim
sınavlara bakmaz, Müjde’den rica ederdim. Mistik bir kehanetin kendini
gerçekleştirmesine böylece izin veriyordum. Bu oyunumdan Müjde’nin bile haberi yoktu.
Kanepede öylece uzanıp
düşünürken, gözüm raftaki kitaba takıldı; Schrödinger'in Kedisi. “Bilincin
bir fiziği vardır ve bu fizik bize kendimiz ile fiziksel gerçeklik arasındaki
bağ hakkında çeşitli önerilerde bulunur”
diyordu yazar.
Aklıma esti, ben de evrenle bir oyun oynamaya karar verdim. Böyle oyunları
severdim. Yurtdışına gitmek istemiyordum, bu yüzden olmayacak bir şart öne
sürdüm. Önce mor bir fil düşledim. İki gün içerisinde onu görürsem yurtdışındaki
üniversitenin teklifini kabul edecektim. O gece başımı yastığa önemli bir işi
bitirmiş olmanın rahatlığıyla koydum.
Çok güzel uyudum.
Rüyamda da mor bir fil görmeyince, işin bitmiş olduğuna kanaat getirdim. Sabah
uyanır uyanmaz sevgilimi arayıp, akşam görüşmek istediğimi söyledim. Bir
kutlama planlamıştım, müjdeli haberi ona yemekte verecektim.
Sözleşmiş
olduğumuz restorana gittiğimde Müjde henüz gelmemişti. Beklerken akşamki kararımı, ne kadar güzel bir
yol bulduğumu, sevgilimi, sevgilimin güzel adını düşünüyordum. Özel bir akşam
olacağını biliyordum. Yıllardır bana müjdeler getiren sevgilime bu kez ben bir
müjde verecektim.
Onu nihayet
kapıdan girerken gördüğümde, kafamın içinde kocaman bir toz bulutu oluştu, akşamdan
beri aklımdan geçirdiğim saçmalıklar, Schrödinger'in Kedisi, geçmiş,
gelecek içinde dönüp durmaya başladı. Gülecek gibi oldum, gülemedim. Okkalı bir
küfür salladım kendime, bunu kesinlikle hak etmiştim. Müjde yine bir haberle
geliyordu, bluzunun önündeki kocaman mor fil bana gülüyordu.
Comments