ANTİKA DÜKKÂNI
Ahşap,
kahverengi kapı her açıldığında üzerindeki minik çan çalıyor, bu sese yaz
aylarında bungun hava ile birlikte tozun kokusu, kış aylarında buz gibi hava ve
kimi zaman da döne döne uçuşarak içeri giren kar taneleri eşlik ediyor. Bazen
oyun bile oynuyorum burada. Mevsim yaz ise çan sesi ile birlikte içeri giren
toza karşı siper alıyorum hemen, ne yapsam nafile, gelip üzerime yapışıyorlar,
"alerjim var benim, gidin ayol" desem de dinlemezler.
Pavlov'un köpeği işte, hepinizin bildiği hikâye, ben nereden mi biliyorum.
Durun anlatayım. İlk zamanlarımdı. Siyah kalın çerçeveli gözlüğü, yarısı
ağarmış sakalları ve atkuyruklu uzun saçıyla boylu poslu bir adam gelmişti. Fuları
üzerimdeki tozların rengindeydi. Yarı boylarında çıtı pıtı bir kızcağız ile
birlikte, muhtemelen dışarıda başlattıkları bir sohbete devam ederek girdiler
içeriye. Zavallı kızcağız aynı sözleri daha önce onlarca kez duymuş gibi bıkkın
bir ifadeyle dinliyor bir yandan da etrafına bakınıyordu.
- Pavlov'un Köpeği gibi işte, anlamıyor musun?
-
Nasıl yani?
-
Nasıl yani mi? Of Şule'cim nasıl bilmezsin. Güdülenme ile ilgili bir şey bu.
Ben o kıza ilgi duymuyorum, yüzüne gülen birini gördüğünde hemen onunla yatmak
istediklerini düşünüyor, ama hayır, öyle bir şey yok gerçekte. Kendisini böyle
şartlandırmış işte, hepsi bu.
-
Hı hı.
-
Kıza da bir şey söylemek oldukça güç tabi. Onun geldiği şehirde buna benzer
konular hala tabu olarak görülüyor. Bir düşünsene, buraya gelmeden önceki
hayatının çerçevesi ne kadar kalın örülmüş, aşması kolay değil tabi ki.
-
Hı hı.
-
Yine de ona bu konuda yardım eden kişi ben olmayacağım.
Böylece
adam konuştu durdu, hiçbir eşyaya özel bir ihtimam göstermeden dolaştılar,
girdikleri gibi yine konuşarak çıktılar gittiler. Zavallı kızcağız, adam ile aynı
heyecanı taşımıyordu, muhtemelen onun için bıkkındı. O gün kızın durumuna çok
üzülmüştüm ama şimdi düşünüyorum da adam da en az o kız kadar zavallıydı,
anlattıkları kızın hiç ilgisini çekmiyordu, durumun farkındaydı, kızın dinliyormuş
gibi yaptığını biliyordu ama heyecanını kaybetmemek için kızdan daha fazla
olmak üzere kendini kandırmaya çalışıyordu. O kıza kendini ispat etmeye
çalışırken beni etkilediğinin farkında değildi tabi ki. Bu iki insana ve
söylediklerine o gün çok ehemmiyet vermemiştim, zaten çan da sonradan takıldı kapıya,
kim bilir Ali Rıza Bey de onlardan öğrenmiştir belki de Pavlov'un Köpeğini. Aa
dur bakıyım, evet ya. Beni deniyor Ali Rıza Bey. Kesinlikle benim için taktı o
çanı kapıya. Yani galiba. Yoksa neden almasın hiç tozumu. Öyle değil mi ya. O
zaman benimle birlikte Ali Rıza Bey'i de etkilemişti o adam, istediği şey bu
olmasa da.
Bir
keresinde elinde kırık bir vazo parçası ile bir kadın gelmişti dükkâna. Boyu
ancak yarı beline kadar gelen toraman bir çocuk tutuyordu elinden. Ağlamaktan
yüzü gözü şişmişti çocuğun. Kadının krem rengi paltosunun bir yakası aşağı, bir
eteği yukarı bakıyor, başındaki eşarbı da saçlarının ancak yarısını kaplıyordu.
Gündeliğe gittiği evde, kırmış vazoyu küçük çocuk, akşam olmadan bulma ümidiyle
gelmişler dükkâna. "Ağabey, bu vazonun aynısından arıyom ben, hanımım
öldürecek beni. Hep bu yaramazın yüzünden, ne dediysem..." Ali Rıza
Bey araya girip susturmasaydı, daha anlatacaktı kadın. "Tamam hanım,
tamam sakin ol bir, ver bakalım şu kırık parçayı" dedi, eline alması
ile bir kahkaha patlatıverdi, "İlahi hanım" dedi, kadıncağızın
yüzü kızardı. "Bu öyle değerli bir vazo değil ki. Arama boşuna, böyle
bir şey için sana kızacaklarını sanmam. Yok, illa ben aynısını alacağım
diyorsan da, semtinin pazarında vardır bunlardan satan bir tezgâh. Oradan alır
geçersin." dedi ve gönderdi toraman çocukla annesini. Kadın çok da
inanmış gibi bakmadı, üsteleyecek oldu, Ali Rıza Bey susturdu. Oğlana söylene
söylene çıktı dükkândan. Belli ki hanımından korkuyordu. Kırılan vazonun
kendinden kıymetli olduğunu düşünüyordu. Onun kabahati değil elbette, korkan
insana kızarlar düşüncesizce. Kim bilir kocası bile kızacaktı. Ne acıdır bir
insanın herhangi bir eşyadan daha değersiz addedilmesi. Ben bile burada
eşyalara farklı değerler biçilmesini hazmedemezken, nasıl kabullensin insan
onuru böyle bir kıyası.
Bu
dükkânda fiyat biçilmeyen tek eşya benim biliyor musunuz? Şu karşıdaki beş
katlı beyaz eşya mağazasının olduğu yerde, küçük, güzel, cumbalı bir ev vardı
eskiden. İşte orada yaşardım ben de. Herkes gitmişti, beni bırakmışlardı boş evde.
Ali Rıza Bey gelip beni almasaydı, ben de yıkılır, moloz yığınlarına karışırdım
herhalde. Fiyat biçilmediği için seviniyorum aslında. Bir yandan da merak
ediyorum, kaç para verirdi Ali Rıza Bey bana. Öğrenmek istemem yine de, ya
düşükse şu vitrindeki vazodan. Muhtemelen düşüktür ama, çok güzel çünkü o,
vitrinde duruyor üstelik, benim gibi arkada değil. Kimse de gelip sormadı bu
güne kadar, kaç para olduğumu. Ya çok pahalı şeylerin ya da çok ucuz şeylerin
fiyatları sorulmaz bu dükkânda. Şu vitrindeki gramofon mesela, öyle havalı,
öyle güzel ki, altın yaldızlı. Kimse sormadı onun fiyatını da. Oysa kaç tane
başka, eski, paslı gramofon geldi gitti dükkâna. Bir sohbet esnasında
arkadaşına anlatırken duymuştum Ali Rıza Bey'den "Altın yaldızlı
gramofon alameti farikasıdır her antikacının" diyordu.
Aslına
bakarsanız, çok korkuyorum bir gün benim de fiyatımı soracaklar diye;
duydukları fiyatı ödeyip uzatmadan alıp giden müşteriler olsa da ara sıra,
ekserisi pazarlık etme sevdasında. Hep düşük fiyat söylerler insanlar burada
eşyalara. Anlamadığım bir insanoğlu mefhumu da bu mesela. Korkarım ki benim
fiyatımı da yüksek bulur bu insanlar. Hele simsar kılıklılar. Üstlerine
başlarına bakmazlar, saçlarını taramaz, ayakkabılarını boyamazlar ama gelip en
nadide parçalara sulanırlar. Kıymet bilmedikleri aşikâr, satmak için
alırlarmış. Öyle diyor Ali Rıza Bey. Sanki kendisi farklı bir şey yapıyormuş
gibi. Anlayamadım insanları iyiler mi, kötüler mi? Genç oğlanlar gelir bazen,
yüzük ararlar sevgililerine. Onlar da ayrı bir hikaye…
İşte benim Dünyam da böyle.
Kırdıklarını toplayanlar, kaybettiklerini arayanlar, nadide parçaların peşinde
koşanlar, pahalıya satmak, ucuza almak isteyenler bir de benim gibi sadece izlemekle
yetinenler.
~Devam Edecek~
Comments